- Tipi Mayın Gemisi
- İnşa Yeri Almanya
- Tonajı 360T
- Hizmete Girişi 1912
- Boyu 40 m
- Eni 7,4 m
- Çektiği su 2 m
- Silahları 1 adet 7,5/40 Top, 2 Adet 4,7 Top, 2 mk. 5b.
- Sürat 15 mil
- Hizmet Dışı 16.06.1957
- Akıbeti
28 Mayıs 2010 Cuma
NUSRET MAYIN GEMİSİ
AYNALI ÇARŞI
ÇANAKKALE HARBİNDE YEDEK SUBAY TEĞMEN MUSTAFA FEVZİ TAŞER'İN HATIRASI
Çanakkale ordusunun yabancı bir kumandan emrine verilmesini hiç tasvip etmiyordum. Gerçi Almanlar'la ittifak halindeydik aramızda bir kader birliği var diyordum!.. Fakat, Liman Sanders Paşa Türk askerinin muharebe kabiliyetini denemek veya düşmanlarımızın gözünü yıldırmak maksadıyla da olsa, bir şahsi şeref pahasına Türk ordusunu ucuza harcadı diy düşünürüm. İlk zamanlarda; Kerevizdere, Domuzdere, Kanlıdere gibi Seddülbahir Muharebelerinde Japonların harikirisini andırır şekilde ölüme koşturma gayreti vardı. Siper muharebeleri başlayıncaya kadar bütün Çanakkale zayiatının üçte ikisi verilmiştir. Daha sonra Enver Paşa ve diğer hükümet erkanının teşrif gezisi bu işi önledi
(cepheden cepheye-ürgapia Mustafa fevzi Taşerin hatıraları Kültür Bak. Yay)
(cepheden cepheye-ürgapia Mustafa fevzi Taşerin hatıraları Kültür Bak. Yay)
DUR YOLCU
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...
Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...
NECMETTİN HALİL ONAN
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir!
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir!...
Düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir!...
NECMETTİN HALİL ONAN
26 Mayıs 2010 Çarşamba
Çanakkale'den Haberler
19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI COŞKUYLA KUTLANDI
İlk olarak Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törende Atatürk Anıtı’na çelenk konularak saygı duruşunda bulunuldu. İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra 18 Mart Stadı’nda devam eden törenlerde Vali Abdülkadir Atalık, Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Aleattin Sevim ve Belediye Başkanı Ülgür Gökhan Çanakkalelilerin ve öğrencilerin bayramını kutladı.
Atatürk’ün, Milli Mücadele sıralarında Türk Milletini ileri götürecek olanların genç fikirler olduğunu gördüğünü belirten Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı, bu nedenle gençlik kavramının Atatürk için ayrı bir önem taşıdığını vurguladı. Atatürk’ün fikirlerinin yaşatılması için herkese özellikle gençlere büyük görevler düştüğünü söyleyen Vefa Bardakçı, Atatürk için gençliğin, aydınlık bir gelecek için önemli bir güç Cumhuriyetin üzerine inşa ettiği tüm değerleri koruyup yaşatacak olan bir kuvvet olduğunu belirtti. 18 Mart Stadı’ndaki törenler yapılan konuşmaların ardından öğrencilerin gösterileri ve resmigeçit töreniyle son buldu.
İlk olarak Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen törende Atatürk Anıtı’na çelenk konularak saygı duruşunda bulunuldu. İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra 18 Mart Stadı’nda devam eden törenlerde Vali Abdülkadir Atalık, Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Aleattin Sevim ve Belediye Başkanı Ülgür Gökhan Çanakkalelilerin ve öğrencilerin bayramını kutladı.
Atatürk’ün, Milli Mücadele sıralarında Türk Milletini ileri götürecek olanların genç fikirler olduğunu gördüğünü belirten Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı, bu nedenle gençlik kavramının Atatürk için ayrı bir önem taşıdığını vurguladı. Atatürk’ün fikirlerinin yaşatılması için herkese özellikle gençlere büyük görevler düştüğünü söyleyen Vefa Bardakçı, Atatürk için gençliğin, aydınlık bir gelecek için önemli bir güç Cumhuriyetin üzerine inşa ettiği tüm değerleri koruyup yaşatacak olan bir kuvvet olduğunu belirtti. 18 Mart Stadı’ndaki törenler yapılan konuşmaların ardından öğrencilerin gösterileri ve resmigeçit töreniyle son buldu.
25 Mayıs 2010 Salı
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale ile ilgili çok daha fazla şiire
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?siir_id=4812 adresinden ulaşabilirsiniz.
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale ile ilgili çok daha fazla şiire
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?siir_id=4812 adresinden ulaşabilirsiniz.
24 Mayıs 2010 Pazartesi
22 Mayıs 2010 Cumartesi
ÇANAKKALEDE TURİZM
Çanakkale ile birçok ilçesi tarihî ve doğal güzellikler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen, bölge olması gerekenden oldukça az turist çekmektedir. İl merkezinin çevresinde bulunan yerlerin hemen hemen heryeri sit alanı ilân edilmiştir. Çanakkale'nin büyüyememesinin asıl sebeplerinden biride budur. Birçok alan yerleşime kapalıdır.
Çanakkale'nin başlıca turistik yerleri:
*Gökçeada (İmroz)
*Bozcaada (Tenedos)
*Harp Eserleri Müzeleri
*Antik Yunan Şehirleri
*Kazdağı
*Kaplıca ve Termal Tesisler
*Anıtlıklar
*Kaleler
*Çimenlik Kalesi
*Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı
*Çanakkale Boğazı
*Çanakkale Abideleri
Çanakkale'nin başlıca turistik yerleri:
*Gökçeada (İmroz)
*Bozcaada (Tenedos)
*Harp Eserleri Müzeleri
*Antik Yunan Şehirleri
*Kazdağı
*Kaplıca ve Termal Tesisler
*Anıtlıklar
*Kaleler
*Çimenlik Kalesi
*Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı
*Çanakkale Boğazı
*Çanakkale Abideleri
ÇANAKKALE'DE EĞİTİM
İl, eğitim bakımından halkına Türkiye ortalamasının oldukça üstünde bir hizmet sunar. İl sınırları içinde 1 Fen Lisesi, 10 anadolu Lisesi, 2 Anadolu Öğretmen Lisesi ve birçok Meslekî lise bulunur. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ). bünyesinde 9 fakülte, 2 yüksekokul ve 2 enstitü bulunur, ve 20,000 öğrenciye eğitim verir. Halkın %8,0'i üniversite mezunudur.İlköğretimlerde okullaşma oranı %100'dür. Okuryazarlık oranı (2000 Nüfus verilerinde) %90 olarak açıklanmış, fakat geçen zaman içersinde oranın %99 olduğu sanılmaktadır. (Çanakkale Valiliği Resmî Sayfası) İlçede 75,000'e yakın öğrenci bulunur. İlde derslik başına düşen öğrenci sayısı 20'dir.
Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşımaktadır. 70'li yıllardan itibaren ile yapılmaya başlayan ticarî yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modernize olmuştur. Ticarî yatırımlarla ile ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır. Bugün Çanakkale Türkiye'nin en modern çevrelerindendir. Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir. Henüz altyapısı tam oturmamışsa da kültürel anlamda Çanakkale ili Türkiye'de önde gelen çevrelerdendir. Toplumda çekirdek aile yaygındır. Toplum,Göçmenler , Türkmenler, Pomaklar, Yörükler, Çerkezler ve az sayıda Boşnak'tan oluşur. Pomak ve Yörükler genelde tarım ile uğraşırlar. Bir Yörük kişisi ile Pomak farklı biçimde geleneksel giysiler giyer.
İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir. Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz Yemenî adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardesü (ferace) giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir. Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez. Yöre mutfağı ise birbirinden lezzetli tatlara sahiptir. Çanakkale mutfağını anlatacak kilit sözcükler; zeytinyağ, zeytin, sardalya, peynir helvası ve keşkektir. Adalar bağcılık ve şarapçılık konusunda başı çekmektedir.
Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde gerek yaşamda onlardan izler taşımaktadır. 70'li yıllardan itibaren ile yapılmaya başlayan ticarî yatırımlarla ildeki geleneksel toplum yapısı yerini hızla modernize olmuştur. Ticarî yatırımlarla ile ulaşım kolaylaşmış ve şehrin görünümünün değişmesi böylece başlamıştır. Bugün Çanakkale Türkiye'nin en modern çevrelerindendir. Geniş kaldırımları, temiz caddeleri, bakımlı binaları ile örnek bir şehirdir. Henüz altyapısı tam oturmamışsa da kültürel anlamda Çanakkale ili Türkiye'de önde gelen çevrelerdendir. Toplumda çekirdek aile yaygındır. Toplum,Göçmenler , Türkmenler, Pomaklar, Yörükler, Çerkezler ve az sayıda Boşnak'tan oluşur. Pomak ve Yörükler genelde tarım ile uğraşırlar. Bir Yörük kişisi ile Pomak farklı biçimde geleneksel giysiler giyer.
İl ve ilçe merkezlerinde büyük ölçüde modern giyim örnekleri benimsenmiştir. Kırsal kesimden gelen bayanlar, beyaz Yemenî adı verilen eşarp ve şalvar ile siyah naylonumsu kumaştan pardesü (ferace) giyerler, kırsal kesim erkeklerinde ise baskın giyim türü, pantolon, ceket ve kaskettir. Yörede erkeklerin şalvar giydiği pek görülmez. Yöre mutfağı ise birbirinden lezzetli tatlara sahiptir. Çanakkale mutfağını anlatacak kilit sözcükler; zeytinyağ, zeytin, sardalya, peynir helvası ve keşkektir. Adalar bağcılık ve şarapçılık konusunda başı çekmektedir.
ÇANAKKALE'DE COĞRAFYA
İl topraklarının yarısından fazlası ormanlar ile kaplıdır. Ormanlar il topraklarının % 53.9'unu oluşturur. Ormanlık alanlar 536.964 hektar olup bunun 449.024 hektarı koru, 87.969 hektarı ise köylülere dağıtılan ve ticaret yapılan, kesilmeye hazır ormanlardır. Ormanlık arazinin yarısından fazlasını kızılçam ve meşe kaplar. İlde yetişen ağaçalarin miktarları şöyledir;
Ağaç türü Kapladığı alan (Hektar) Toplam ormanlara oranı
Kızılçam 181.093,20 33,73
Meşe 109.997,50 20,49
Karaçam 60.735,00 11,24
Diğer 185,138,30 34,36
Genel toplam 536.964,00 100,00
İlin kıyı ilçelerinde ve adalarda iklim hemen hemen aynıdır. Akdeniz iklimi ile Karadeniz iklimi arasında bir geçiş iklimin yaşandığı Çanakkale topraklarında iklim daha çok Akdeniz iklimine paralellik gösterir. İç bölgelerde denizden yükseklik artar ve bu nedenle kıyı bölgelere oranla aradaki sıcaklık ortalaması oldukça açılır. Yılın büyük bölümü hemen her ilçede rüzgârlı günler yaşanır.
Çanakkale'de önem arzeden bir su kütlesi bulunmaz. Gelibolu Yarımadası'nda Tuzla Gölü, Biga ilçesi sınırlarında Hoyrat Gölü ve Ece Gölü ile diğer ilçelerde yer alan bazı ufak baraj gölleri ve göletler vardır. Biga'ya bağlı Yeniçiftlik beldesinde yer alan yaklaşık 10,000 hektarlık Ece Gölü son bir kaç yıl içinde kurutularak tarıma uygun hâle getirilmeye çalışılmaktadır.
Çanakkale ilinin coğrafî olarak aslında 4 farklı su kütlesi ile kıyısı bulunur. Aşağıdaki tabloda ilçelerin nereye kıyısı olduğu ile kıyı ve plâj uzunluklarının dizelgesi vardır;
İlçe Kıyı uzunluğu (km) Kıyısında olduğu deniz İlin toplam kıyısına oranı (%) Plâj uzunluğu (km)
Merkez 60.2 Çanakkale Boğazı 8.96 10.25
Ayvacık 83.2 Ege Denizi 12.38 8.00
Bayramiç 0 - - -
Biga 71.6 Marmara Denizi 10.65 7.01
Bozcaada 43.7 Ege Denizi 6.51 4.10
Çan 0 - - -
Eceabat 103.1 Boğaz - Saros Körfezi - Ege Denizi 15.35 7.10
Ezine 38,6 Ege Denizi 5.75 6.20
Gelibolu 126.6 Boğaz - Ege Denizi 18.85 10.50
Gökçeada 92.0 Ege Denizi 13.70 11.80
Lapseki 52.7 Marmara Denizi 7.85 7.50
Yenice 0 - - -
Toplam 671 Ege - Marmara - Saros - Boğaz - 72,40
Ağaç türü Kapladığı alan (Hektar) Toplam ormanlara oranı
Kızılçam 181.093,20 33,73
Meşe 109.997,50 20,49
Karaçam 60.735,00 11,24
Diğer 185,138,30 34,36
Genel toplam 536.964,00 100,00
İlin kıyı ilçelerinde ve adalarda iklim hemen hemen aynıdır. Akdeniz iklimi ile Karadeniz iklimi arasında bir geçiş iklimin yaşandığı Çanakkale topraklarında iklim daha çok Akdeniz iklimine paralellik gösterir. İç bölgelerde denizden yükseklik artar ve bu nedenle kıyı bölgelere oranla aradaki sıcaklık ortalaması oldukça açılır. Yılın büyük bölümü hemen her ilçede rüzgârlı günler yaşanır.
Çanakkale'de önem arzeden bir su kütlesi bulunmaz. Gelibolu Yarımadası'nda Tuzla Gölü, Biga ilçesi sınırlarında Hoyrat Gölü ve Ece Gölü ile diğer ilçelerde yer alan bazı ufak baraj gölleri ve göletler vardır. Biga'ya bağlı Yeniçiftlik beldesinde yer alan yaklaşık 10,000 hektarlık Ece Gölü son bir kaç yıl içinde kurutularak tarıma uygun hâle getirilmeye çalışılmaktadır.
Çanakkale ilinin coğrafî olarak aslında 4 farklı su kütlesi ile kıyısı bulunur. Aşağıdaki tabloda ilçelerin nereye kıyısı olduğu ile kıyı ve plâj uzunluklarının dizelgesi vardır;
İlçe Kıyı uzunluğu (km) Kıyısında olduğu deniz İlin toplam kıyısına oranı (%) Plâj uzunluğu (km)
Merkez 60.2 Çanakkale Boğazı 8.96 10.25
Ayvacık 83.2 Ege Denizi 12.38 8.00
Bayramiç 0 - - -
Biga 71.6 Marmara Denizi 10.65 7.01
Bozcaada 43.7 Ege Denizi 6.51 4.10
Çan 0 - - -
Eceabat 103.1 Boğaz - Saros Körfezi - Ege Denizi 15.35 7.10
Ezine 38,6 Ege Denizi 5.75 6.20
Gelibolu 126.6 Boğaz - Ege Denizi 18.85 10.50
Gökçeada 92.0 Ege Denizi 13.70 11.80
Lapseki 52.7 Marmara Denizi 7.85 7.50
Yenice 0 - - -
Toplam 671 Ege - Marmara - Saros - Boğaz - 72,40
ÇANAKKALE'NİN TARİHÇESİ
Çanakkale ili Cumhuriyetin ilk yıllarında Biga ve Gelibolu sancaklarının kaldırılması ve her ikisinin ortasında bulunan Çanak köyününün il ilan edilmesiyle meydana gelmiştir. 1927 Nüfus sayımında Çanakkale'ninMerkez Nüfusu sadece 8.500 kişi idi.. Eski çağlarda, Hellespontos ve Dardanelles olarak da adlandırılan ilde 3000 yıldan beri yerleşim olduğu bilinmektedir. Bugün bile kalıntıları bulunan Truva (Troia, Troy) Antik kenti M.Ö 2500 yılında büyük bir depremle yıkılmış ve bölge uzun yıllar Lidya'lılarca yönetilmiştir. Millattan önce 336 yılında bölgede en önemli güç hâline gelen Pers İmparatorluğu Helenizm'i tüm dünyaya yaymak amacındaki Büyük İskender Granikos Çayı (Biga Çayı) kıyılarında büyük bir bozguna uğratılmıştır. Osmanlı Devleti döneminde de Karesioğulları Beyliğinin yıkılması ile ilin bugünkü topraklarının büyük bir bölümü ele geçirilmiş, Bizans'a yardım karşılığı ödül olarak alınan Gelibolu'daki kaleler sayesinde ilin fethi daha da kolaylaşmış ve Boğazlar ile birlikte kontrol Osmanlı Devleti'ne geçmiştir.
Çanakkale ilinin topraklarının bütününe bakıldığında, üzerinde kurulmuş olduğu yarımada Biga Yarımadası olarak adlandırılır. İl içindeki en kayda değer yükselti Biga Dağları'dır. Biga adının bu denli çok kullanımının sebebi, Cumhuriyet döneminden önce , Osmanlı idarî sisteminde Sancak'ın Biga ilçesi olmasıdır. Yani ilin eski merkezi Biga olup, Cumhuriyet döneminde, kazanılmış olan başarılardan dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir. İlin isminin kökeni yörede çok gelişmiş olan çanak - çömlek zanaatine dayanır. Şehrin iki simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye ile çanakçılık özdeşleşince de şehir Çanakkale olarak adlandırıldı.
Çanakkale ilinin topraklarının bütününe bakıldığında, üzerinde kurulmuş olduğu yarımada Biga Yarımadası olarak adlandırılır. İl içindeki en kayda değer yükselti Biga Dağları'dır. Biga adının bu denli çok kullanımının sebebi, Cumhuriyet döneminden önce , Osmanlı idarî sisteminde Sancak'ın Biga ilçesi olmasıdır. Yani ilin eski merkezi Biga olup, Cumhuriyet döneminde, kazanılmış olan başarılardan dolayı ilin ismi ve merkezi Çanakkale olarak değiştirilmiştir. İlin isminin kökeni yörede çok gelişmiş olan çanak - çömlek zanaatine dayanır. Şehrin iki simgesi hâline gelen Kale-i Sultaniye ile çanakçılık özdeşleşince de şehir Çanakkale olarak adlandırıldı.
Çanakkale ili, Türkiye Cumhuriyetinin kuzeybatısında, topraklarının büyük bölümü Marmara Bölgesi sınırları içinde kalan, 25° 40' - 27° 30' doğu boylamları ve 39° 27' - 40° 45' kuzey enlemleri arasında 9.887 km²'lik bir alan kaplayan, Asya (Anadolu) ve Avrupa (Trakya) kıtalarında toprakları bulunan, kendi adını taşıyan boğaz ile ikiye bölünmüş Trakya'da İstanbul'dan sonraki en büyük ildir.
Anadolu'nun en batı noktası olan Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası Gökçeada'daki İncirburnu il sınırları içindedir. Ege Denizi'nde Türkiye'ye ait en büyük adalar, Bozcaada ve Gökçeada, Çanakkale iline bağlıdır.
Anadolu'nun en batı noktası olan Baba Burnu ile Türkiye'nin en batı noktası Gökçeada'daki İncirburnu il sınırları içindedir. Ege Denizi'nde Türkiye'ye ait en büyük adalar, Bozcaada ve Gökçeada, Çanakkale iline bağlıdır.
18 Mayıs 2010 Salı
ÇANAKKALE 18 MART ÜNİVERSİTESİ
03 Temmuz 1992 tarihinde, 3837 sayılı kanunla kurulan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 1992-1993 Eğitim-Öğretim yılında Trakya Üniversitesi' nden devredilen Çanakkale Eğitim Fakültesi, Çanakkale Meslek Yüksekokulu ve Biga Meslek Yüksekokulu ile öğretime başlamıştır.
1993-1994 Eğitim-Öğretim yılında Fen Edebiyat Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu,1994-1995 Eğitim-Öğretim yılında Biga İ.İ.B. Fakültesi, Ayvacık, Bayramiç, Çan, Ezine, Gelibolu ve Yenice Meslek Yüksekokulları ile Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995-1996 Eğitim-Öğretim yılında Ziraat, Su Ürünleri, İlahiyat ve Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri, 1996-1997 Eğitim-Öğretim yılında Sağlık Yüksekokulu, 1998-1999 Eğitim Öğretim yılında Gökçeada Meslek Yüksekokulu, 2000-2001 Eğitim Öğretim yılında da Lapseki Meslek Yüksekokulu açılarak öğretime başlamışlardır.
Ayrıca 1997 yılında kurulan ve ilk öğrencilerini 2000-2001 Eğitim-Öğretim yılında alan Güzel Sanatlar Fakültesi ve 7 Ağustos 2000 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kuruluşunun yasal sürecini tamamlayan Tıp Fakültesi ile 9 Fakülte, 11 Meslek Yüksekokulu, 2 Yüksekokul, 2 Enstitü ile beraber Üniversitemiz toplam 24 eğitim birimine sahiptir.
1993-1994 Eğitim-Öğretim yılında Fen Edebiyat Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu,1994-1995 Eğitim-Öğretim yılında Biga İ.İ.B. Fakültesi, Ayvacık, Bayramiç, Çan, Ezine, Gelibolu ve Yenice Meslek Yüksekokulları ile Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995-1996 Eğitim-Öğretim yılında Ziraat, Su Ürünleri, İlahiyat ve Mühendislik-Mimarlık Fakülteleri, 1996-1997 Eğitim-Öğretim yılında Sağlık Yüksekokulu, 1998-1999 Eğitim Öğretim yılında Gökçeada Meslek Yüksekokulu, 2000-2001 Eğitim Öğretim yılında da Lapseki Meslek Yüksekokulu açılarak öğretime başlamışlardır.
Ayrıca 1997 yılında kurulan ve ilk öğrencilerini 2000-2001 Eğitim-Öğretim yılında alan Güzel Sanatlar Fakültesi ve 7 Ağustos 2000 tarihli resmi gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kuruluşunun yasal sürecini tamamlayan Tıp Fakültesi ile 9 Fakülte, 11 Meslek Yüksekokulu, 2 Yüksekokul, 2 Enstitü ile beraber Üniversitemiz toplam 24 eğitim birimine sahiptir.
EZİNE
Ezine, Çanakkale ilinin bir ilçesidir. Güneyinde Kazdağları, kuzeyinde Çanakkale ovası, batısında ise Ege denizi ile çevrilidir. Nüfüsünun 2000 yılındaki genel sayım ile 35301'e yükseldiği gözlenmiştir. Bu nüfusun 13.309’u ilçe merkezinde yaşamaktadır. Tarihi adı Neandrea`dır. Peyniri ile ünlü bir ilçemizdir. Genel geçim kaynağı tarımdır. Birçok sebzenin yetiştirildiği ve geniş zeytinlikleri ile dikkat çeker. Ayrıca peyniri kadar olmasa da, zeytinyağı meşhurdur.
Çanakkale'nin Ezine,Bayramiç ve Ayvacık ilçelerinin doğal bitki örtüsü ile Kaz Dağlarından gelen su kaynaklarıyla beslenen koyun,keçi ve inek sütlerinin mevsimine göre belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilen (TSE591 e uygun) tam yağlı teneke tipi beyaz peynirdir.
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
ÇANAKKALE SAVAŞI
Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.[2] İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti'nin başkenti konumundaki İstanbul'u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve İtilaf Devletleri geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaş sonucundan iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Detaylı bilgiye http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87anakkale_Sava%C5%9F%C4%B1 adresinden ulaşabilirsiniz..
Detaylı bilgiye http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87anakkale_Sava%C5%9F%C4%B1 adresinden ulaşabilirsiniz..
11 Mayıs 2010 Salı
ÇANAKKALE'DEN HABERLER
.Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Gelibolu'da tanıtıldı
Çar - 05 May Yazar Editor
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi pilot bölge olarak seçtiği Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde tanıtım yaptı.
Kafeterya Restoranda düzenlenen tanıtım gecesine Gelibolu Kaymakamlığına vekalet eden Eceabat Kaymakamı Bülent Uygur, Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve okul müdürleri katıldı. Toplantıda bir konuşma yapan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ali Yükselen, tanıtım konusunda Çanakkale’yi pilot bölge seçtiklerini belirterek, “Bu nedenle tanıtımlarımızı bu bölgede yapıyoruz. Şimdiye kadar bu bölgeden Kıbrıs’taki üniversitemizi tanıtmak amacıyla 35 öğretmen götürdük. Bu öğretmenlerimiz 3 gün boyunca bizim misafirimiz oluyorlar. Bu süre içerisinde hem okulumuzu, hem de yaşadığımız yerleri tanıtıyoruz. Sunderland ve Wloverhampton üniversiteleri ile yapılan anlaşmalar kapsamında UKÜ’de mevcut ve yeni kayıt yaptıracak olan öğrenciler son yıllarını İngiltere’de okuyarak çift diplomaya sahip oluyorlar. Çift diploma veren dünyadaki birkaç üniversiteden biri de bizim üniversitemiz. Uluslararası bir üniversite olduğumuz için, özellikle çevre konusunda yaptığımız araştırmalarla öne çıkmaya çalışıyoruz. Büyük yatırımlar yapıyoruz. Şu anda üniversitemizde 1400 öğrenci var. Bu öğrencilerimizin sosyal ve sporsal faaliyetlerini de düşünerek, yeni bir spor kompleksi yaptık. Bizim için insan değerledir” dedi.
Çar - 05 May Yazar Editor
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi pilot bölge olarak seçtiği Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde tanıtım yaptı.
Kafeterya Restoranda düzenlenen tanıtım gecesine Gelibolu Kaymakamlığına vekalet eden Eceabat Kaymakamı Bülent Uygur, Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve okul müdürleri katıldı. Toplantıda bir konuşma yapan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ali Yükselen, tanıtım konusunda Çanakkale’yi pilot bölge seçtiklerini belirterek, “Bu nedenle tanıtımlarımızı bu bölgede yapıyoruz. Şimdiye kadar bu bölgeden Kıbrıs’taki üniversitemizi tanıtmak amacıyla 35 öğretmen götürdük. Bu öğretmenlerimiz 3 gün boyunca bizim misafirimiz oluyorlar. Bu süre içerisinde hem okulumuzu, hem de yaşadığımız yerleri tanıtıyoruz. Sunderland ve Wloverhampton üniversiteleri ile yapılan anlaşmalar kapsamında UKÜ’de mevcut ve yeni kayıt yaptıracak olan öğrenciler son yıllarını İngiltere’de okuyarak çift diplomaya sahip oluyorlar. Çift diploma veren dünyadaki birkaç üniversiteden biri de bizim üniversitemiz. Uluslararası bir üniversite olduğumuz için, özellikle çevre konusunda yaptığımız araştırmalarla öne çıkmaya çalışıyoruz. Büyük yatırımlar yapıyoruz. Şu anda üniversitemizde 1400 öğrenci var. Bu öğrencilerimizin sosyal ve sporsal faaliyetlerini de düşünerek, yeni bir spor kompleksi yaptık. Bizim için insan değerledir” dedi.
4 Mayıs 2010 Salı
TRUVA ATI EFSANESİ
Mitolojiye göre Deniz Tanrıçası Thetis çok ama çok güzel bir tanrıçadır. Bir inanışa göre kahinler Thetis'in doğuracağı erkek çocuğun babasından daha akıllı ve güçlü olacağını söylerler.
Bu sebepten Tanrıların Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon, Aikos'un oğlu Teselya Kralı Peleus ile evlendirmeye karar verirler. Olimpos Dağı'nda büyük bir şölen kurulur. Bütün tanrı ve tanrıçalar bu şölende eğlenirler. Yalnız Nifak Tanrıçası Erins bu görkemli törene davet edilmeye unutulmuştur. Öfkelenen Erins, üzerinde "Tanrıçaların en güzeline" yazılı altın elmayı şölen masasının üzerine gizlice bırakır. Şölen bir anda karışır. Bu, yıllarca sürecek olan Troya savaşlarının başlamasına sebep olarak gösterilir. Tanrıların Kralı Zeus olaya müdahale etme ihtiyacı duyar ve Gök Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit arasından bu seçimin yapılmasını olaylardan haberi olmayan çoban Paris'e bırakır. Her şeyden habersiz sürülerini otlatan Paris'in karşısına çıkan bu üç güzel Tanrıça elmayı, en güzel kadını seçmesi için Paris'e teslim ederler. Paris için bu çok zor bir seçimdir. Paris'i etkilemek için tanrıçalar, tarihte ilk kez karşılaşılan rüşvet olayını teklif ederler. Gök Tanrıçası Hera, Paris'e kendisini seçtiği takdirde Asya'nın en güçlü krallığını vaat eder. Zeka Tanrıçası Athena, bilgelilik, Aşk Tanrısı Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınını vaat eder ve Paris dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit'e verir. Diğer tanrılar Paris'e çok kızmışlardır ve ondan öç almaya yemin ederler. Aradan günler geçer. Paris, Sparta Kralı Menelaus'un genç karısı güzel Helen'e aşık olur ve aşk tanrıçası Afrodit'in yardımlarıyla Helen'i Truva'ya kaçırır. Bunun üzerine Kral Menelaus'un kardeşi Agamennon Truva'ya saldırır ve Truva savaşları başlar.
Nifak Tanrıçası Erins'in saçtığı nifak tohumları yeşermiş ve Akalarla Troyalılar karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin en kanlı savaşları cereyan etmiştir. Yıllarca süren bu savaşlar sonucunda Akalılar, Troyalıları savaş hilesi yapmadan yenmenin mümkün olamayacağını düşünerek bir tahta at içine en kahraman savaşçılarını saklayıp Troya surlarının önüne bırakırlar. Akaların kaçtığına inanan Troyalılar tahta atı içeriye alarak eğlenmeye başlarlar. Erken gelen bu zafer sarhoşluğu içinde tahta atın içinden çıkan savaşçılar Troyalıları gafil avlar ve Troya kapıları Aka savaşçılarına açılır. Sonuçta Troya Akalılarca işgal edilir. Kralı ve oğlu öldürülür. Hera ve Athena ettikleri yemini yerine getirirler. Kral Menelaus da karısı Helen'e yeniden kavuşur.
Bu sebepten Tanrıların Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon, Aikos'un oğlu Teselya Kralı Peleus ile evlendirmeye karar verirler. Olimpos Dağı'nda büyük bir şölen kurulur. Bütün tanrı ve tanrıçalar bu şölende eğlenirler. Yalnız Nifak Tanrıçası Erins bu görkemli törene davet edilmeye unutulmuştur. Öfkelenen Erins, üzerinde "Tanrıçaların en güzeline" yazılı altın elmayı şölen masasının üzerine gizlice bırakır. Şölen bir anda karışır. Bu, yıllarca sürecek olan Troya savaşlarının başlamasına sebep olarak gösterilir. Tanrıların Kralı Zeus olaya müdahale etme ihtiyacı duyar ve Gök Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit arasından bu seçimin yapılmasını olaylardan haberi olmayan çoban Paris'e bırakır. Her şeyden habersiz sürülerini otlatan Paris'in karşısına çıkan bu üç güzel Tanrıça elmayı, en güzel kadını seçmesi için Paris'e teslim ederler. Paris için bu çok zor bir seçimdir. Paris'i etkilemek için tanrıçalar, tarihte ilk kez karşılaşılan rüşvet olayını teklif ederler. Gök Tanrıçası Hera, Paris'e kendisini seçtiği takdirde Asya'nın en güçlü krallığını vaat eder. Zeka Tanrıçası Athena, bilgelilik, Aşk Tanrısı Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınını vaat eder ve Paris dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit'e verir. Diğer tanrılar Paris'e çok kızmışlardır ve ondan öç almaya yemin ederler. Aradan günler geçer. Paris, Sparta Kralı Menelaus'un genç karısı güzel Helen'e aşık olur ve aşk tanrıçası Afrodit'in yardımlarıyla Helen'i Truva'ya kaçırır. Bunun üzerine Kral Menelaus'un kardeşi Agamennon Truva'ya saldırır ve Truva savaşları başlar.
Nifak Tanrıçası Erins'in saçtığı nifak tohumları yeşermiş ve Akalarla Troyalılar karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin en kanlı savaşları cereyan etmiştir. Yıllarca süren bu savaşlar sonucunda Akalılar, Troyalıları savaş hilesi yapmadan yenmenin mümkün olamayacağını düşünerek bir tahta at içine en kahraman savaşçılarını saklayıp Troya surlarının önüne bırakırlar. Akaların kaçtığına inanan Troyalılar tahta atı içeriye alarak eğlenmeye başlarlar. Erken gelen bu zafer sarhoşluğu içinde tahta atın içinden çıkan savaşçılar Troyalıları gafil avlar ve Troya kapıları Aka savaşçılarına açılır. Sonuçta Troya Akalılarca işgal edilir. Kralı ve oğlu öldürülür. Hera ve Athena ettikleri yemini yerine getirirler. Kral Menelaus da karısı Helen'e yeniden kavuşur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)